Logitech firmasının QuickCam Pro 5000 modelinde bir web kameram vardı. Bilgisayara Windows7 kurduğumda Windows bunun sürücüsünü bulamadı. Ben de Logitech sitesini aradım, ama ben de bulamadım. Bir çok donanım için Win7 sürücüsü olarak Vista sürücüleri kullanılabildiğinden Vista sürücüsünü denedim, o da işe yaramadı. Zaten kullanmadığımdan ben de üzerine düşmedim ve öylece kaldı.
Şimdi dersler, sınavlar bitip de biraz boş kalınca aklıma kamera geldi, “geçen bunca zaman içinde herhalde sürücüsünü çıkarmışlardır” diye düşündüm ancak maalesef Logitech beni yanılttı. Güzel ve kaliteli bir kamera olmasına rağmen, Logitech bu kamerayı win7 ile kullanmamızı istemiyordu. İnternette biraz arattığımda şurada bu kameranın bir alt modeli için yazılmış bir çözüm gördüm. Uyguladığımda bende de sorunsuz çalıştı.
Çözümü de kısaca özetlersem; Logitech sitesinden Vista için yazılmış sürücü dosyasını indirin. Bunu kurduğunuzda kamerayı test etme aşamasına geldiğinde hata veriyor, bunu es geçip kurulumu tamamlayın. Aygıt yöneticisinden bakarsanız kamera sürücüsü hala problemli olacaktır. Aygıt yöneticisinde bu problemli donanımı çift tıklayıp açılan pencerede “sürücü” sekmesine gelin ve “sürücüyü güncelleştir” butonunu tıklayın. “Sürücü için bilgisayarımı tara” seçeneği ile devam edip, sürücü için şu yolu seçin:
C:\Program Files\Logitech\QuickCamWebInstall\Drivers
Burada “alt klasörlerle birlikte” kutucuğunun seçili olmasına dikkat edin. Bunları yapıp sürücüyü güncelleştirdiğinizde kameranız problemsiz çalışmaya başlayacaktır…
Bu konuda buraya bir şeyler yazmayı düşünmemiştim. Ancak sevdiğim birisi fikrimi sorunca, ona kısaca bir şeyler yazdım. Sonrasında bu yazdıklarımı buradan da paylaşmak istedim.
İlgili bir haberi şuradan okuyabilirsiniz. Buradan sonra yazdıklarım aslında kişisel bir cevap olarak farklı bir platformda yazıldığından imla kuralları ve karakter kullanımına dikkat edilmemiştir. Tekrardan yazmayıp aynen kopyalıyorum: Devamını oku…
Henüz çocuktum. Çocukluğumun büyüdüğümü sandığım yıllarını yaşıyordum. Mavi Marmara‘daydık. Mavi Marmara, Marmara Adasına gidiyordu. Babam bizi tatile götürüyordu. İskelede Mavi Marmaranın yolcu almaya başlamasını heyecanla beklemiş, güverteye çıktığımızda numaralı koltuklarımızı bulup bir süre çekingen çekingen bu güzel gemiyi içinde oturup seyretmiş, şaşkınlığımızı atar atmaz da ablam ve kardeşimle gemiyi keşfe çıkmıştık. “Mavi Marmara” masmavi Marmara’da, yemyeşil Marmara’ya doğru yol alıyordu ve biz geminin her karışını gezmiştik. Saat 10 olduğunda biz yan balkonda kilim üzerinde yere oturmuş denizi seyrediyor, bir yunus daha görebilecek miyiz diye ufukları süzüyorduk. O sırada bir abi yanındaki kızlara seslendi: “Hanımlar, köle isaura başladı!”. Mavi Marmarada o gün Tv de yoktu, ve köle isaura bile oraya giremiyordu. Marmara Adasında gittiğimiz köyde insanlar kapılarını pencerelerini kapatmadan yatıyorlardı. Oradaki insanlar hırsızlık nedir bilmiyorlardı. Ben küçüktüm, ve dünyadaki en acıklı şey, “köle isaura”, en kötü adam baron idi; ve Mavi Marmara‘da bunlara bile yer yoktu…
Henüz delikanlıydım. Delikanlılığımın yetişkin olduğumu sandığım yıllarını yaşıyordum. Yine babam bizi Marmara Adasına götürmüştü. Dönüş planımıza uymadığından dönüşümüz Mavi Marmara ile değil de, ufak bir tekne ile oldu. Büyük dalgalar ve hırçın bir deniz vardı. Teknemiz bir iskele tarafina, bir sancak tarafina yatiyor, bir burnunu dikiyor, bir kafa ustu suya giriyordu. Tüm bunlara bir münasebetsiz de eklenince babam o teknede kalp krizi geçirdi ve hayatımda ilk defa o kadar büyük bir yük hissettim omuzlarımda. Artık hayatta daha acıklı şeyler de vardı, dünya maalesef toz pembe değildi. O zaman demiştik ki, “Mavi Marmara“da olsak, böyle olmazdı. Hem böylesine dalgaların oyuncağı olmaz, hem de İstanbula daha çabuk varırdık. Hem herşeye rağmen yine bir kalp krizi olsa bile geminin reviri bir süre iş görürdü. “Mavi Marmara” engin denizde güvenilecek bir yerdi. *
Bir dönem daha bitiyor ve ben kendimi merkez bankasında banknot sayan memurlar gibi hissediyorum. Hani o binanın dışında belki bir tanesinin bile uğruna birilerinin yapamayacağı şey olmayan banknotları, o memurlar teker teker değil, deste deste değil, sayfa sayfa kontrol eder, sayarlar. Ama onlarla işleri sadece bir bakış – bir dokunuştur. Ellerinden her gün milyonlarca lira geçer, ve işleri bitince onları asıl sahiplerine gönderirler.
Bir dönem daha bitiyor ve ben kendimi merkez bankasında banknot sayan memurlar gibi hissediyorum diyorum. Hani dışarıda bir tanesini bile insanın bulup tanışması zor olan o “kaliteli insan”lardan bir yüz tanesi ile daha yollarım ayrılmak üzere. Teker teker bakıyorum, hepsi ne kadar farklı ama hepsi ne kadar güzel insanlar. Farklı zamanlarda, farklı yerlerde tanışsaydık kimisiyle çok iyi arkadaş olurduk mesela. Kimisi ise dostum, sırdaşım olurdu. Kimisi çok iyi kardeşlik yapardı. Kimisi öyle olgun ki aradaki yaş farkına bakmadan ben gider akıl sorardım. Kimisiyle gülüp eğlenmek güzel olurdu, kimisiyle oturup ağlamak. Ancak kader sınıflar dolusu güzel insanı bu şekilde çıkarttı karşıma ve biz de kaderin bize biçtiği rollere uygun davrandık ilişkilerimizde. Ben mesleğimi anlatıp hem öğretmeye hem sevdirmeye çalıştım, onlar da not tutup dersi geçmeye çalıştı.
Bir dönem daha bitiyor ve ben kendimi merkez bankasında banknot sayan memurlar gibi hissediyorum. Koca koca banknot sayfalarından oluşan bir defterle daha işim bitti, ve yeni defteri bekliyorum…
Mazide Başlamış Geniş Zaman:
M.R.B. derslerden ve okul işlerinden fırsat bulursa, elektroniğin lisede başladığı amatör kısmıyla ve hobi kısmıyla ilgilenmektedir ve bundan büyük zevk almaktadır. Elektronik hayatındaki sevdikleri listesindedir. Ayrıca bazılarına göre çöp, ona göre hazine ismini taşıyan bir sürü ufak tefek ıvır zıvır malzemesi vardır.
Ersin web günlüğüne bir video eklemis. Sir Ken Robinson’un keyifli anlatımı sayesinde nasıl bittiğini anlamadığım bu videoyu beğendiğim için, burada da olmasını istedim. Videodakinden farklı olarak, mevcut durumun resmi ideolojiler tarafından kasıtlı olarak bu şekilde düzenlendiğini düşünüyorum. Keyifli bir anlatımla, ufuk açıcı bir video, buyrunuz:
[Altyazılı seyretmek için, videonun alt kısmından “View Subtitles” yazan yeri tıklayıp dilediğiniz dili seçebilirsiniz]
Çinlilerden “çakma” Google: Goojje için yorumlar kapalı
Google ile arası bir türlü düzelmeyen Çinliler, en sonunda kendi Google’larını üretmişler. Yeni arama motorları için logo ve site tasarlamak gibi bir zahmete katlanmamışlar. Siteye ismini veren Goojje kelimesinin anlamı ise “kızkardeş” demekmiş…