Ersin’den

Ersin kendi günlüğüne bir yazı yazmış. Anafikre temelde katılmakla beraber ben de oradan ilhamla kendi görüşlerimi yazdım. Uğraşıp yazınca ve bana keyif veren bir tartışma olunca kendi günlüğüme de koyayım dedim.

Buraya tıklayarak yazıyı ve yorumları Ersin’in günlüğünden okuyabilirsiniz. Olur da orası geçici olarak erişilmez durumdaysa veya kaybolursa ihtimaline karşı yazıyı ve yorumların bir kısmını bu yazının devamına kopyalıyorum.

Akademik ‘Çalışma’lar

Dizin: Eğitim Sistemi.

Çok sert bir genelleme yapacağım..

Öncelike istisnaların kaideyi bozmayacağını belirterek başlayayım…

Eskiden idealist insanlar akademisyen olurdu.

Şimdi ise bu kadar açık konuştuğum için beni affedin ama bir tarafını kurtarmak isteyen insanlar akademisyen olmaya çalışıyor.

Lise seviyesindeki fizik sorularını cevaplayamayacak, yorum yapmaktan aciz insanlar sağdan soldan kopyaladıkları paper’ları ile bilim yapıyorlar!

Türkiye için aşağıdaki cümleyi yazdıran kişiler, tek suçlu siz değilsiniz, siz sadece buz dağının görünen yüzüsünüz… Üniversitelerdeki sözde bilimsel özde “yapmış olmak için yapma” anlayışının su yüzüne çıkışısınız.

Ezberci öğrenciler, yorum yapmaktan aciz ve intihal yapan öğretim üyeleri… İşte eğitim sisteminin çöktüğü an. Sıkı durun;

“There are some cultures in which plagiarism is not even regarded as deplorable.”

Nature Dergisi, Volume 449 Number 7158

Mehmet RB 07 Eyl 2007 12:13

neyin sartlarini hazirlarsaniz, ortaya da o sartlarin sonucu cikar. esekle ati ciftlestirip, ortaya kisrak cikmasini bekleyemezsiniz, dogacak olan katirdir. bizde ise esekle at ciftlestirilip, ortaya aslan cikmasi beklenmekte…

doktora tezinin “tamami” intihal olan kisilerin ust makamlarda akademisyenlik yaptigi bir gercek bu ulkede. ote yandan birileri ile iyi gecinemedigi veya elestirilerini dile getirdigi icin unvani alinan prof.larin oldugu da bir gercek…

senden adam olmaz deyip arastirma gorevlisi yapmadigimiz kisilerin amerikada milyon dolarlik projeler alip, ustune bilim odulleri aldigi da bir gercek. ote yandan verdigin dosyadaki makale de bir gercek…

8 seneyi askin zamandir akademisyen(!?) olarak calisan birisi olarak, bu konuda soyleyecek de yazacak da cok seyim var aslinda. lakin soyleyerek birsey degistirilemiyor. yaparak bir seyleri degistirmek gerek. yaparak birseyleri degistirmeye calisanlari da oyle bezdiriyoruz ki, en sonunda iclerindeki ilim askiyla, gidip kendilerine hakettikleri sartlari saglayan yerlerde bilim yapiyorlar. veya bilim yapma kapasitesi oldugu halde, bilime karsi asklari yoksa piyasada “para” yapiyorlar… dolayisiyla ulkemizde akademisyenlik 3 cesit insana kaliyor. birisi gercekten bu payeyi hakeden, herseye ragmen bilimi kendi ulkesinde kendi sartlari ile yapmaya calisan idealistler. bu piramitin tepesi, en az bunlardan var.
ondan sonra gercekten iyi niyetle bu isi hakkiyla yapmaya calisan, fakat gucu/kapasitesi yetmeyenler… bir cocugun 100 metre yarislarina katilmasi gibi bir sey. dalagini patlatsa da, alacagi derece belli… bir de verdigin makaleye sozkonusu olanlar var. ve dedigin gibi onlari suclamak aslinda yersiz, en basta da dedigim gibi, esekle ati ciftlestirip, kisrak bekleyemezsiniz.

bir donem mezun olan bir ogrenci arkadas, mezun oldugunda ayrilirken bir vefa ornegi gosterip ziyarete gelmisti. ilerisi icin planlarini konusurken yurtdisina gideceginden vs bahsetmisti. hem zeka olarak keskin ve pratik bir zekasi olan, hem iyi sekile yabanci dil bilen hem de duzenli ve verimli calismayi seven ve o gun icin derece ile mezun olan bu arkadasa, safiyane olarak “neden okulda kalip akademisyen olmuyorsun, universitelerin senin gibilere ihtiyaci var” dedigimde, yuzume karsi biraz kirici, fakat son derece durust ve hakli olarak su cevabi vermisti:
“ben salak miyim akademisyen olacagim? sizin simdi aldiginiz maasi, ben ogrenciligimde burs olarak aliyordum. ille de ulkeme faydam dokunacaksa, basarili bir ogrenciye akademisyen maasi kadar burs veririm yine faydam dokunur”.

sevgili ersincigim, yazarsam mevzu cok uzun, lakin dedigim gibi onemli olan ses cikartmak degil, muhim olan yaparak birseyler degistirmek. bizim gibi katirlar hipodromda ancak bu kadar kosabiliyoruz. sahsim adina, gelen kisraklara yer acmak icin gitmem gerektiginde hic tereddut etmem, ama ya gittigimde ortalik eseklere kalacaksa?

mesela seni yeni mezun kabul edersek, pratik zekani ve dil bilgini de eklersek, seneler once mezun arkadasa sordugum soruyu sana sorarsam, senin cevabin ne olur?

 

EAN 07 Eyl 2007 14:05

Hocam, siz tevazunuzdan dolayı belirtmiyor olsanız da o piramitin tepesindeki az sayıdaki akademisyenden biri olduğunuzu sizi yakından tanıyan biri olarak çok iyi biliyorum.

Keşke herkes sizin kadar duyarlı olsa da Türkiye’de gerçekten fen fakültelerinde “bilim adamı”, mühendislik fakültelerinde “mühendis” yetiştirilebilse.. Keşke 1970′lerdeki gibi Elektrik Elektronik Mühendisliğinde okuyan ve bilim adamı olmak isteyen öğrenciler Advance Fizik’e yatay geçiş yapabilse yine. Etiket peşinde koşmayan o idealist insanlar geri gelse.

Herkesin çocukluk kahramanları vardır. Benimkiler Albert Einstein ve Nikola Tesla idi. Ortaokul 1. sınıfta Bilim ve Teknik dergisine abone olmuştum ve Lise 1. sınıfta termodinamik ve entropi üzerinde çalışmak bana eğlenceli geliyordu. (Üniversitede bundan da nefret ettirmeyi başarmak üzereydiler! :)) En büyük hayalim gerçek bir bilim adamı olmaktı. Kafamda da çok farklı bir üniversite imajı vardı. Kocaeli Üniversitesi’ne başladıktan sonra hiçbirşeyin hayal ettiğim gibi olmadığını gördüm. 55 yaşlarında bir bayan profesörle yaşadığım son tartışma ile kapıyı çarpıp çıktım Kocaeli’den. Benim içimdeki bilimsel çalışma aşkı orada çok büyük yara aldı. Ama bunun sorumlusunun o değil, benim beklentilerim olduğunu da yakın zamanlarda anladım.

Artık okula devam etmemek üzere yazılımcı olarak çalışmaya başlamıştım. Ailemin ikna etmesi sonucu tekrar sınava girdim ve bölüme geldim.

Sakarya’da okumamın ve bölüm değişikliğinin nedeni piyasada daha fazla sözümün geçmesini sağlamak, bir etiket sahibi olup daha fazla para kazanmak, sadece bu. Ben evde bilgisayarım ve eski zamanlardan kalma “How is it work” ansiklopedilerimle hobi olarak kendi dünyamda bilimle ilgiliyim ve bundan zevk alıyorum.

Yaşamımı sürdürecek kadar para kazandığım sürece, dedikodulardan, çekememezliklerden, ayak kaydırma çabalarından, ezberden, kopyadan, copy paste bilimciliğinden uzak; bana zorlanmış olan değil, gerçekten zevk aldığım şey olan bilim ile başbaşa olacağım.

Özet olarak cevabım, özgür bir ortamda bilim yapabilmenin şartının üniversiteden uzak olmak olduğunu gördüm.

Gerçekten zevk aldığım bilimle uğraşabilmek için akademisyen olMAmaya karar vermiştim. 6 sene önce…

Mehmet RB 07 Eyl 2007 15:09

“akademisyen olMAmaya karar vermiştim. 6 sene önce…”

iste konu olarak dile getirdigin problemin kaynagi tamda burada yatiyor. senin potansiyelin var, “ozgur bilim orada yapilmaz” deyip 20 yasindaki cocugun kararina uyuyorsun, bir digerinin potansiyeli var, ama bilim askindan cok para aski var, “senin kazandigini ben burs olarak aliyordum” diyor ve ulkesini terkediyor. neticede potansiyeli olanlar boyle “bahane”lerle isi eline almiyorsa, sonrasinda “beceremeyenler yapmaya calisiyor” diyerek sikayet etmeye de haklari olmaz diye dusunuyorum.

bana gelince, konuya ilk yorumumu yazarken mumkun oldugunca kisisellestirmemeye calistim, ancak orada tevazu yoktu. iyi niyetimden suphen olmasin. o konuda mutevazi degilim. idealistlik konusunda, hayatimda bazi karar asamalarinda verdigim kararlari goz onune getirdigimde, evet belki idealist oldugum da soylenebilir. kapasite konusunda;; 6 senede bir doktorayi bitirememis, 6 senede 2 tane indexe girmis yayin cikaramamis birisinin kapasitesi oldugunu soylemek biraz zorlama olur. hele ki web sitelerinin doktora tezi, asirmalarin yayin oldugu bir ulkede…

senin “bilim icin ozgur ortam yok” diyerek ve “sadece kendini” dusunerek kactigin universite ortami, sen ve senin gibi kapasitesi olanlar, senin gibi kendilerini dusunerek kactikca, her gecen gun daha da kotu olacaktir. cunku “etiket pesinde kosmayan o idealist insanlar” diye tanimladigin kisiler, idealist olmalarina ragmen bize bugunku universiteleri biraktilar. bugun begenmeyip elestirdigin insanlar da, ona gore bir universite birakacaktir kendilerinden sonraya… ama kendisini dusunup kacanlar, kacmasa, universitelerde sayilari cogalsa, elestirenler sadece elestirmeyip biraz da kollarini sivasa, simdi olmasa bile, bir sonraki neslin universiteleri olmasi gerektigi gibi, bilim ureten yerler olacaktir.

nice kaliteli hocalarimiz var okullarda, hani piramidin tepesinde olanlar. ve nice iyi niyetli, gercekten birseyler yapmaya calisanlar var, o kaliteli hocalara destek verenler. lakin sayilari toplamda yine de az kaliyor ki, sikayet ettigin bu durum sozkonusu. ve siz de genc, enerjik ve calisan beyinler olarak “banane ben gelmem, para yok” veya “banane, ben gelmem, orda ozgurluk yok” deyin. aferin size…
sanki ozgurlugun oldugu ortamlara ozgurluk havadan gelmis konmus da, sonra oradakiler de ozgur ozgur calismis.

sen numarani birak, ozgur bilim geldiginde ben seni ararim

 

EAN 08 Eyl 2007 22:28

Hocam ben kararımı verdim ve hayatımı bu şekilde kurdum artık, oyunu kuralına göre değil kendi istediğim gibi oynadım. Eğer kuralına göre oynasaydım ben de hiçbir şeyi gerçekten sindirerek öğrenmeden yüksek bir ortalama ile mezun olmak için gerekeni yapmayı bilirdim. Standart zekaya sahip her insan Türkiye’deki her üniversitenin her bölümünden iyi bir ortalama ile mezun olabilir bence..

Bilim yapmak için önce sıradan olup formül ezberlemek, soru ezberlemek, hocaların odasının önünden ayrılmamak gibi uygun stratejileri uygulamak ve hayalgücünden sıyrılmak, robotlaşmak, istediklerini değil zorunlulukları yapmak gerekiyor.

Sonra da bunları yapan insanlardan sıradışı işler bekleniyor.

Dediğiniz gibi eşekle atı çiftleştirip kısrak beklemek ile Türkiye’deki ‘başarılı’ öğrencilerin bilim adamı olmasını beklemek arasında bana göre pek fark yok..

Biri çıkıp bunu benim ezikliğime, aptallığıma veya başka bir nedene bağlayabilir. Bunda kendine göre kesinlikle haklı çünkü o da sistemin elemanı ve bakış açısı bunu gerektiriyor.

Nihayetinde, söylediklerim gerçek olmasaydı, şu an farklı şeyler konuşuyor olurduk.

* * *

Bir gün bana zorlananları değil istediğimi yapabileceğim bir üniversite var olursa lütfen beni arayın hocam.

Sevgiler..

 

Mehmet RB 09 Eyl 2007 1:25

aslinda ayni seyi anlatiyoruz, ama sen bir taraftan bakip anlatiyorsun, ben diger taraftan bakip anlatiyorum…

bazi yanlisliklarin farkindayiz ikimiz de, fakat bu yanlisa karsi tepkilerimiz farkli.

ve sectigimiz mucadele yontemleri farkli.
sen “universitede bilim yapilamiyorsa, ben kendi bilimimi kendi sartlarimda kendim yaparim” diyorsun. hak veriyor ve saygi duyuyorum. sanki gem vurulamayan bir kizilderili atinin davranisi…

benim sectigim mucadele yontemi ise farkli…

belki utopik, belki degil, sahsim adina gucum yettigince universitede kalmaya, beyni kaliplar icinde sinirlanmamis her ogrenciyi akademisyenlige davet etmeye, olur da kabul eden cikarsa titrim buyudukce onlara daha fazla destek olmaya ve kendi derslerimi verdigimde “anlatarak” ogretmeye gayret edecegim. basarili olursam ne mutlu bana, olamazsam da ne yapayim, ya dogup buyudugum istanbula veya gocmen vizesine sahip oldugum amerikaya gider para kazanirim ben de…

 

yorumlar devam ediyor ama buradan sonra kişisel muhabbete döndüğünden alıntı yaparken burada kesmeyi uygun gördüm.

Etiketler:
Yorumlara kapalı.